5 Eylül 2013 Perşembe

Bodrum, Mimoza, Arnavutköy Balıkçısı ve Trata

                Eski zamanlarda Ağustos ayının yarısı kış yarısı da yaz derlermiş. Oysa bu yılın Ağustos ayının tamamı yaz oldu. Küresel ısınmanın azizliği ile Eylül’ün ilk gününe kadar sıcaklar sürdü. Bodrum da yaza ve sıcağa uyumlu olarak Ağustos’u kalabalıklarla yaşadı.
                Aslında Gezi Parkı ile başlayarak Ramazan’ın da olumsuz etkisi altında kalan yazlık yöreler yaz sonunu bekliyordu. Ticaret ve turizm sektörü Şeker Bayramı sonrasını beklerken devreye Suriye olayı girdi. Mayıs-Ekim dönemi ile en uzun turistik mevsim yaşayan Bodrum, bu olumsuzluklar nedeniyle yazı iki aya indirgemiş bulunuyor. Mevsimin kısalığının sonucu olarak mal ve hizmetlerde pahalılık yaşanıyor. Başta turizm köşe yazarları olmak üzere medyada birçok kesim pahalılığı bu gerekçe nedeniyle hoşgörülü karşılıyor. Ne kadar yanlış, kısa vadeli bakış açısı ve yorum!..
                Bodrum pahalılığına karşın yazılı basında sürekli desteklendi ve yeme içme mekanlarından övgüyle söz edildi. Bazı restoranlara zengin yabancıların gitmesi medyada resimli haberlerle verildi. İşletmelerin ürün ve hizmetleri hiçbir şekilde gündeme gelmedi. Medya aracılığı ile yaratılan pembe tablonun sonucu işletme sahipleri dünya kalitesine ulaştıklarını sandılar ve bunu fiyatlarına yansıttılar.
                Oysa, müşterilerine ekmekleri kızartarak servise başlamalarının birinci kuralı ihlal etmek olduğunun farkında değillerdi. Batıda Michelin recommended restoranlar bile kendi pişirdikleri ekmeklerini servis ediyorlar. Bodrum restoranları bırakın Batılıları İstanbul meyhanelerinin standartlarına çok uzaktalar. Yaz başında birçok gazetenin köşe yazarları tarafından övgüyle söz edilen Gümüşlük’teki Mimoza’da hem fiyatlar çok yüksek ve hem de yiyecekler ortalamayı geçemiyor. Patron torpili üç kez tekrarlanan kalamar bile sınıfı geçemedi. Buna ek olarak temel eğitim almamış garsonun izin istemeden yiyecek bulunan tabakları kaldırması servisin de hala ilk aşamalarda olduğunun göstergesiydi. İstanbullu Arnavutköy Balıkçısı’nın Türkbükü şubesinde ise tabaklar müşteriye üç defa sorularak toplanıyordu. İstanbul res
toran kültürü Kalyoncu Kulluk meyhanesinin Perikles adlı garsonu kadar olmasa da hala turizm merkezimiz Bodrum’dan çok çok önde.
Gümüşlük
                Gümüşlük’te bu yılın trendi Teldolap Cafe-Restoran olmalıydı. Mekan, olağanüstü manzarası ile tepeden önce Gümüşlük kıyılarını ardından da Ege adalarını bir yağlıboya tablo gibi sergiliyor. Güneşin batışı ile ufukta beliren kızıllığın ardından Can Şafak orkestrası ile geceyi öylesine sarıyor ki, bitmesin istiyorsunuz. Gece yarısı son performans olan “onuncu yıl marşı” ile müziği sonlandırıp bir başka zirveye imza atıyorlar. Mutfağının biraz daha gelişmesi ile Teldolap vazgeçilmez bir Bodrum işletmesi olacak. Çünkü canlı müziğin kalitesi İstanbul’un eski kulüplerinden Çatı’yı ve Ankara’nın Feyman’ını anımsatıyor.
                Bodrum’un anlı şanlı ve medya destekli lokanta, restoran ve yeme içme mekanları arasında bir mütevazı işletme kayboluyor. Meyhaneler sokağı girişinde bulunan Trata, alçakgönüllü dekorasyonu iyi niyetli servisi ve sayılı ama lezzetli mezeleriyle pek bilinen bir meyhane değildir. Ancak Vedat Milor usulü kırmızı soğanla ve bol dere otlu favası, kemer patlıcandan közde patlıcanlısı ve yukarıda saydığım restoranların hepsinden daha güzel deniz börülcesi ile övgüyü hak ediyor. Üstelik meyhane sahibesi balığın ya bitişikteki ya da diğer balıkçılardan satın almanıza izin de veriyor. Trata’nın balığı diyerek sipariş vermek yeterli.
Trata'nın Mezeleri
                Turizmin hava, güneş ve kum dönemi çoktan geçti. Sektörü, kültür ve kaliteli eğlence aktiviteleri ile desteklemek gerekiyor. Yeme-içme (gastronomi) konusunda ürünlerin kaliteli ve leziz olması gerekirken servis hiçbir şekilde aksamamalıdır. Bu konuda özellikle yemeklerde başarısız beş yıldızlı tatil köyü mutfakları bile var. Bodrum sadece Palmarine ya da Divan Palmira değil her tür işletmenin kendini aşması gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder