Türkiye’nin kredi notunun
dünyanın önde gelen dört kredi derecelendirme kuruluşu tarafından yükseltildiği
bir dönemde “gezi parkı” gösterileri nedeniyle bir geri adım yaşanabilir mi?
“Gezi parkı” olaylarında
tarafların ilişki ve tepkileri demokrasi ve hukuk çizgisini aşmadığı sürece
herhangi bir risk görünmüyor. Geçen iki haftalık ekonomik göstergeler de bu
yorumu doğruluyor. Ama ekonomi medyası ile bazı çevrelerin durum
değerlendirmesine göre gelişmeler “çok kötü” diye ifade ediliyor.
Derecelendirme kuruluşları ise demeçlerinde uyarı ile yetiniyorlar. Acaba
gerçekler nedir?
Ekonominin işleyişi ve sağlığını
en açık ve net olarak temel ekonomik göstergelerle ifade etmek olasıdır.
Göstergelerin başına gelenler ise borsalar, piyasalar, döviz, faiz, enflasyon,
yatırımlar ve para hareketleridir. Bunların içinde en duyarlıları da paralar
(döviz ve yerli para) ile borsa ve piyasalardır.
Sermaye piyasalarından borsa
(BİST) yüz binin konuşulduğu 24 Mayıs günü 91 bindeydi. Gezi hareketinin başladığı
31 Mayıs’da 85.9 bine düştü ve 75 binden dönerek bugün (14 Haziran) 78 bini
aşmış bulunuyor, yukarıyı da zorluyor. Yani “gezi parkı” netleşmediği halde
Borsa İstanbul’un durumu iyi görünüyor. Her ne kadar 8 milyar dolarlık çıkış
olsa da 75 milyar dolarlık yabancı payı içinde yaklaşık yüzde onluk kayıp
olarak göreceli önemi pek fazla değil.
Döviz piyasasındaki tansiyon ise
yerli etkenlerden çok uluslararası konjonktürün aleyhe seyriyle yükseldi.
Dolardaki yükseliş üç kez 1,90 TL’yi aşmasına karşın Merkez Bankası’nın
müdahaleleri ile geriye yöneldi. Bu süreçte Merkez Bankası 18 ay sonra ilk kez
döviz satım ihaleleri açarak doların ateşini düşürmeyi başardı. Geçen on yılda
döviz rezervini 130 milyarın üzerine çıkaran Merkez Bankası’nın müdahalesinin hiçbir
olumsuz yönü bulunmuyor. Doların iki liranın üstüne çıkması çok tehlike
yaratırdı.
Dövizdeki hareketlenmede sadece
iç gelişmeleri neden olarak görmemek gerekiyor. “Gezi parkı” sürecinde döviz
kuru sadece bu olaydan etkilenmedi. Aynı günlerde uluslararası piyasalardaki
gelişmelerin etkisiyle de döviz sepeti 1.20 TL’yi aşmıştı. O nedenle de döviz
kuru iç ve dış etkenlerle yükselmişti. Bugün itibariyle sepet kur 2.16’ya
gerilerken dolar da 1.85’lerde denge bulmaya çalışıyor.
Faizlerdeki artış ise “gezi
parkı”nın da etkisiyle çok kritik bir seviyeye geldi. Yüzde dörtlerden sonra
6’yı aşan faiz, ekonomideki en olumsuz göstergelerin başında geliyor. Aslında
borsa ve tahvil piyasalarındaki çıkışlarla turizmdeki iptallerle
kıyaslanmayacak ölçüde kritik bir gelişme faizlerdeki artışlardır.
Gezi Parkı’nın piyasalar ve daha
doğru deyimi ile ekonomiye etkilerinin ilk aşamasında turizmi olumsuz
etkileyeceği ileri sürülmüştü. Gerçekten de bu tür ortamların turizme etkisi
çok büyüktür. Ayrıca olaylı geceyi CNN International ve BBC World News yaklaşık
5 saatlik canlı yayınla dünyaya duyurmuştu. Bu durumda İstanbul turizminin 15
günlük süreçten olumsuz etkilenmemesi kaçınılmaz olmuştur. Ne var ki, diğer
bölgelerde ve İstanbul’un diğer yörelerinde (Tarihi yarımada ve Kapalıçarşı) yaşam
kesintisiz ve huzurlu sürüyor. Öyle ki, bugünlerde biri hariç, yabancı ünlüler
Türkiye’ye tatil için geliyorlar. Kate Moss Bodrum’da tatilini sürdürdüğü
sırada Russell Crowe yatıyla Ege’de mavi yolculuk yaptı.
Doğrudan yabancı yatırımlar ve
fonların Türkiye’ye ilgisinin bu aşamadaki gösterilerle kesintiye uğraması ise
söz konusu değildir. Hele bu yüksek kurdan Türkiye’yi terk de akıllıca olmaz.
Güzel bir demokratik eylem olan gezi parkı direnişinin güzel bir aşamada olan
Türkiye ekonomisini geriletmesi -bugünkü koşullarda- söz konusu edilebilemez.
Ekonomi medyasının gelişmeleri
yorum ve değerlendirmeleri hiç de yapıcı olmadığı gibi eksikliğini içeriyor.
Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın Giresun konuşmasının verildiği haberde “8
milyar uçtu” başlığı buna çok güzel örnek. Başkanın “kurdaki hareketin 3’te
ikisinin yurtdışı kaynaklı olduğu ifadesi böylece yorumlanamaz. Çünkü çıkışlar
“tahvil piyasasından” olduğuna göre bizim varlıklarımızın geri dönüş işlemidir
bunlar. Borç belgelerimizdir. Hisse senetleri ise başka tasarruf sahiplerinin
eline geçti ve fabrikalar yerli yerinde duruyor.
Öyleyse ekonomi medyasına “Uçan
nedir?” diye sormak, bu karmaşık ortamda en güzel soru olarak ortada duruyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder